Bir oyuncak için çekişen ve tartışan iki kardeşi düşünelim. Birbirlerini çok seviyor olsalar da sürekli yarış ve çatışma içerisinde olan bu kardeşlerin rekabeti oldukça tanıdık. Başta oyuncak için olan bu çekişme, zaman ilerledikçe farklı konular üzerinden gerilimini sürdürebilir mi? Bu durum sadece çocuklukla mı sınırlıdır, yoksa yetişkinlikte de devam eder mi?
Kardeş rekabeti çoğu zaman çocukça bir kıskançlık gibi görünse de gelişimsel süreçlerin doğrudan bir sonucudur. En başta çocukların en kıymetli kaynağı, ebeveynlerinden aldıkları sevgi, ilgi ve onaydır. Bir çocuk için bu kaynakların bölünmesi, kıskançlığı tetikleyen başlıca faktördür. Yeni bir kardeşin doğumuyla ebeveynin ilgi odağının değişmesi, çocuğun öz değer algısını olumsuz etkileyerek onu daha az sevildiğini düşünmeye itebilir. Büyük kardeş, dışlanmışlık, kayıp ve öfke duygularını hissedebilir.
Alfred Adler’in doğum sırası teorisine göre; ilk çocuk, başta ailenin dikkat merkeziyken, yeni bir kardeşin varlığıyla konumunu kaybettiğini hissederek otoriteye daha yatkın, başarıya odaklı ve sorumluluk sahibi bir kişilik geliştirmeye yönelebilir. Bu teoriye göre ortanca çocuk, hiçbir zaman tek çocuk olamamanın etkisini taşır. Genellikle diğer kardeşlerine göre daha az ilgi gördüğünü düşünerek aile içindeki konumunu sorgulamaya başlar. En küçük çocuk ise daha çok korunması ve desteklenmesi sayesinde hem biraz şımartılmış büyüyebilir hem de yetersiz hisseden bir birey haline gelebilir. Doğum sırasına göre atanan bu roller, kardeşler arasında sürekli bir kıyaslanma ve rekabet ateşini körükleyebilir.
Ebeveynlerin çocuklar arasında fark gözeten karşılaştırmacı tutumları; basit ve masumane gözüken ufak karşılaştırmalar – “Abin böyle yapmazdı.”, “Kardeşin senden daha uslu.” gibi – çocukların özgüvenlerini zedelediği gibi, kardeşler arasındaki olumsuz his ve davranışları da tetikleyebilir. Çocuklar, birbirlerini kontrol etmeye çalışma ya da ebeveynin ilgisini kazanmak için stratejiler geliştirme gibi olumsuz tutumlara itilebilir.
Çocukluk çağında çözümlenemeyen kardeşler arası çatışmalar, yetişkinlikte de olumsuz izlerini sürdürür fakat daha dolaylı, hatta bilinçdışı yollarla devam edebilir. Psikanalitik bakış açısına göre ise, kardeşe yönelen kıskançlık ve öfke duyguları genellikle bastırılır. Bu bastırılmış duygular zamanla bilinçdışı bir şekilde yeniden ortaya çıkar.
Kimi zaman bu duygular, bireyin diğer ilişkilerinde pasif-agresif davranışlar, kendini yetersiz hissetme veya onaylanma arayışı olarak dışavurulabilir. Paylaşılamayan şeyler, oyuncaklardan başarıya ve sosyal konuma evrilir. Yetişkin kardeşler, kendi yaşamlarını karşılaştırmaya devam ederler. Bu karşılaştırmalar genellikle doğrudan dile getirilmez ama mimiklere, davranışlara ve ima dolu sözlere yansıyabilir. Örneğin bir kardeş, diğerini küçümseyen bir tonda “Senin işin çok rahat tabii…” diyebilir. Görünüşte sıradan bir cümle, altında yoğun bir kıyaslama ve kırgınlık barındırır. Bu sessiz rekabet, kişinin benlik algısını etkileyebilir. Birey, kardeşiyle kıyaslandığında daha iyiyse suçluluk, daha kötüyse utanç duyabilir. Bu duygular bastırıldığında ise pasif-agresif tutumlar, iletişimsizlik veya mesafe koyma gibi davranışlar gelişebilir.
Özellikle ebeveynlerin yaşlanmasıyla gündeme gelen bakım sorumluluğu, karşılaştırmacı güç dengelerini tetikleyebilir. Geçmişte çözümlenmeyen duygular, bugünkü ilişkilerde de kendini göstermeye devam eder. Kardeş rekabetiyle ilgili yaşananlar, bireyin dış ilişkilerine de yansıyabilir. Patronuyla, partneriyle ya da arkadaşlarıyla ilişkilerinde, kardeşine atfettiği rolleri yeniden yaşatabilir. Örneğin sürekli “ikinci planda kalan” kişi olmak, başarısını küçümseyen insanları hayatına çekmek gibi örüntüler görülebilir.
Kardeş rekabetinin altında genelde sevilme, görülme ve değerli olma arzusu yatar. Ayrıca psikanalitik kuramlar, kardeşle yaşanan çatışmaların yalnızca bugünkü davranışlardan değil, çocuklukta bastırılmış öfke, suçluluk ve değersizlik duygularından da beslendiğini öne sürer. Bu duygular zamanla ideal benlik ile gerçek benlik arasında bir çatışma yaratabilir. Bu yüzden kardeş ilişkisini iyileştirmek bazen yalnızca dışsal bir çabadan değil, içsel bir yüzleşmeden geçer. Kardeş rekabeti dediğimiz şey aslında çoğu zaman sevgi mücadelesidir. Bu yüzden ilk adım, kıyaslamak yerine anlamaya çalışmak olmalıdır. Hem kendimizi hem kardeşimizi. Bu farkındalık, geçmişin duygusal yükünü bugünden taşımamayı öğrenmek demektir. Yarışmak zorunda olmadığımızı fark etmek, ilişkiye yeni bir alan açar. Bu alan; birlikte büyümeyi, geçmişi konuşabilmeyi, farklılıkları kabul edebilmeyi mümkün kılar.
👉 Şimdi Randevu Alın
https://www.otrapsikoloji.com/iletisim