OTRA Psikoloji

Yeni bir haftanın sabahı. E-postaların arasında dolanıyorsun, haberlerde ekonomik dalgalanmalardan bahsediliyor. Üniversite sınavına kalan günleri sayan bir genç, iş değiştirmeyi düşünen biri ya da emeklilik planı yapmaya çalışan bir ebeveyn olabilirsin. Hepimizin zihninde çakan aynı soru: Ya işler yolunda gitmezse?

İşte bu durumu Gelecek kaygısı dediğimiz kavram karşılar. Gelecek kaygısı büyük oranda geç ergenlik ve genç yetişkinlikte deneyimlenen, gelecek hakkında düşünüldüğünde hissedilen olumsuz duygulardır. Gelecek kaygısı, çoğu zaman içimizde sessizce büyüyen ama bir anda tüm benliğimizi kaplayan bir endişe türüdür. Söz konusu kaygı, kişinin kontrolü dışındaki olaylara dair düşüncelerle beslenir ve sıklıkla "ya olursa" sorularıyla kendini gösterir: "Ya iş bulamazsam?", "Ya başarısız olursam?", "Ya yalnız kalırsam?"

Bilişsel açıdan bakıldığında bu kaygının kökeninde belirsizlikle başa çıkamama hali yatar. Gelecek dediğimiz şey; zamanı, koşulları ve sonucu kestirilemeyen bir denklem gibidir. Bu tür belirsizlikler de zihinsel olarak “hazırlanamama” duygusunu tetikler. Beyin, özellikle amigdala adı verilen duygusal merkez, bu belirsizlikleri potansiyel tehdit gibi algılar. Böylece prefrontal korteksle olan dengeli iletişim bozulur ve kişi sürekli bir “alarm” hali içinde yaşamaya başlar. Yani gelecek kaygısı, fiziksel bir tehlike yokken bile bedenin “savaş ya da kaç” tepkisini harekete geçiren oldukça gerçek bir psikolojik durumdur.

Gelecek kaygısının bu denli yaygın hale gelmesi, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümlerin de bir sonucudur. Modern yaşam, geçmişte hiç olmadığı kadar hızlı değişiyor. Ekonomik belirsizlikler, iklim krizi, pandemi sonrası yaşamın yeniden şekillenmesi gibi makro düzeydeki etkenler, kişinin gelecek planlarını sürekli gözden geçirmesine yol açıyor. Bu da zihinsel olarak bir “istikrar” duygusunun kaybını beraberinde getiriyor.

Sosyal medya da bu kaygıyı besleyen başlıca unsurlardan biri. İnsanlar, başkalarının “başarı hikayeleri” ile kendi belirsizliklerini kıyasladıklarında, yetersizlik ve zaman baskısı duygusu ağır basabiliyor. Özellikle genç bireyler, erken yaşta “geleceğini planla” baskısı altında büyüyor. Eğitim sistemi, sınavlar, meslek seçimi, iş bulma zorunluluğu gibi faktörler, daha hayata yeni başlayan bireylerin bile zihnini gelecekle meşgul eder hale getiriyor.

Gelecek Kaygısıyla Baş Etmenin Yolları

  • - Gelecek hakkında hiçbir zaman kesin bilgilere sahip olamayacağız. Ancak geleceğin nasıl şekilleneceği konusunda bizim de bir söz hakkımız olduğunu bilmek, kaygıyı kontrol altına almanın ilk adımı olabilir. Belirsizlikle baş etmek, onu tamamen ortadan kaldırmakla değil; onunla daha yakın bir ilişki kurmakla mümkündür.

  • - Gelecekten duyulan kaygıyı azaltmanın yollarından biri, onunla daha fazla haşır neşir olmaktır. Hayal kurmak, hedefler koymak, ne istediğimizi belirlemek; geleceğe dair zihinsel bir bağ kurmamıza yardımcı olur. Hayaller, zihnimizdeki bilinmezliğe anlam katarken; hedefler bu bilinmezliği yönlendirmemizi sağlar. Tanıdık gelen bir gelecek ise, artık o kadar korkutucu değildir.

  • - Gelecekle ilgili hedefler, başta gözümüzde çok büyük ve ulaşılmaz gelebilir. Bu da kaygının artmasına neden olur. Oysa bu hedefleri küçük adımlara bölerek bir “harekat planı” oluşturmak, kontrol hissini artırır. Her bir küçük adım, geleceğe doğru atılmış somut bir ilerlemedir ve zihinsel olarak kaygının çözülmesine yardımcı olur. Bu yaklaşım, psikolojik sağlamlıkhissini de güçlendirir.

  • - Zihnimizde dolanan belirsiz korkularla başa çıkmanın ilk adımı, onları görünür hale getirmektir. “Beni ne kaygılandırıyor?” sorusu, genellikle çözümün de anahtarıdır. Olasılıkları adlandırmak, onlarla baş etme stratejileri geliştirmemizi kolaylaştırır. Burada devreye kendi içsel kaynaklarımız girer: Daha önce baş ettiğimiz zor deneyimler, bize bugünkü belirsizlikte rehber olabilir.

  • - Kaygı yalnızca zihinsel değil, bedensel de bir durumdur. Bu yüzden öz bakım —uyku düzeni, beslenme, dinlenme, sosyal bağlar— bu süreçte çok önemlidir. Kendimize iyi baktıkça, geleceğe daha sağlam adımlarla yürüme motivasyonu da artar. Bu aynı zamanda kişinin öz yeterlilik duygusunu da besler.

  • - Gelecek kaygısı kişisel bir duygu gibi görünse de aslında çok yaygındır. Güvendiğimiz insanlarla bu duyguyu paylaşmak, yalnız olmadığımızı fark etmemizi sağlar. Aynı kaygılara sahip olan başkalarının varlığı, bu duygunun normalleşmesine ve yükünün hafiflemesine katkıda bulunur. Paylaşmak, insanın zihninde karanlık kalan köşeleri aydınlatır.

  • - Kendimize yaptığımız yatırımlar —eğitim, beceri geliştirme, deneyim kazanma— sadece geleceği hazırlamakla kalmaz; aynı zamanda bugünkü kaygıyı umutla değiştirme gücüne sahiptir. Çünkü emek verdiğimiz alanlarda daha yetkin ve donanımlı hissederiz. Bu da geleceği tehdit değil, bir potansiyel olarak algılamamıza yardımcı olur.

Gelecek kaygısı, düşündüğümüz kadar yabancı ya da tehlikeli bir duygu değildir. Aksine, bu his bize yaşamın bilinmezliği karşısında hazırlıklı olmamız gerektiğini fısıldayan içsel bir rehberdir. Kaygıyı bastırmak ya da ondan kaçmak yerine, onu anlamaya ve yönetmeye çalışmak, geleceğe atacağımız adımları daha bilinçli kılar. Çünkü ne kadar belirsizlikle çevrili olursa olsun, gelecek yalnızca başımıza gelen bir şey değildir; aynı zamanda bizim emeğimizle inşa ettiğimiz bir alandır.

Eğer bu duygular günlük yaşamınızı zorlaştırıyorsa, tek başınıza başa çıkmakta zorlanıyorsanız, psikoterapi desteği almak güçlü ve sağlıklı bir adım olabilir. Profesyonel destek, kaygınızın kökenini anlamanızı, düşünce kalıplarınızı dönüştürmenizi ve yaşamınızı yeniden yapılandırmanızı mümkün kılar.

Unutmayın, yalnız değilsiniz. Gelecek hepimiz için belirsiz; ama bu belirsizlikte yol almanın yolları, her zaman mümkün.

👉 Şimdi Randevu Alın
https://www.otrapsikoloji.com/iletisim

Hemen seansa başla!