OTRA Psikoloji

          Glass Child Sendromu özel ihtiyaçlara sahip çocukların kardeşlerine hitap etmek için kullanılan bir terimdir. Bu bağlamda özel ihtiyaç kavramı ölümcül hastalıklardan bağımlılığa kadar uzanan birçok durumu içinde barındırır. Bu sendrom için “glass” yani “cam” teriminin kullanılması insanların sağlıklı kardeşten bakınca doğrudan hasta kardeşi görmesine, yani sağlıklı cocuğun görünmez olduğuna dikkat çekmek için kullanılır. Bazen sağlıklı kardeşin çok güçlü görünüp aslında ne kadar kırılgan olduğu mecazında kullanıldığı da söylenir.

          Alicia Maples, TEDx konuşmasında, biri otizmli diğeri ölümcül bir hastalığa sahip iki kardeşe sahip bir Glass Child olarak kendi deneyimlerini anlatıyor. En büyük kardeş olan Alicia’dan sonra ileri seviye otizmli erkek kardeşi Mario doğuyor. Mario’nun şiddet eğilimi, hem kendisine hem de çevresindekilere yönelmiş durumda. Alicia, çocukluğu boyunca tüm eşyalarının kardeşi tarafından tahrip edildiğini belirtiyor. Daha sonra, Alicia’nın diğer erkek kardeşi David doğuyor. David’in hastalığı, bağışıklık sisteminin olmaması. Sadece dört yaşına kadar yaşayabiliyor. Alicia, David’in ölümünden sonra on iki yaşında ilk kez intiharı düşündüğünü ancak mükemmel ve sorunsuz bir çocuk olmaya kendisini koşulladığından bunu hiç gerçekleştirmediğini söylüyor. Çocukluğu boyunca başarılı, sessiz, uyumlu ve mükemmel olmaya çalışmış; tüm sorumluluğunun bu olduğuna inanmış. Alicia, çocukluğuyla ilgili en mutlu anıların başka ailelerin evlerinde geçirdiği zamanlar olduğunu ifade ediyor. Bir Glass Child olarak ebeveynlere, çocuklarını grup terapilerine veya bireysel terapilere yönlendirmelerini tavsiye ediyor. Alicia’ya göre, bir Glass Child’ın en önemli ihtiyacı, bir topluluğa aidiyet hissedebilmek.

          Maples’in deneyimi, Glass Child Sendromu’nun duygusal ve psikolojik etkilerini somut bir şekilde ortaya koyarken, Hanvey ve arkadaşlarının 2022’deki çalışması da bu sendromu yaşayan bireylerin ortak yaşadığı duygusal yükleri ve sosyal etkileşimde karşılaştıkları zorlukları doğrulamaktadır. Glass Child katılımcılarla yapılan bu çalışmada katılımcıların aşağıdaki ortak özelliklere sahip oldukları bulunmuş:

  • Sosyal etkileşimlerde görünmezlik hissi.
  • Aile rolleri ya da yaşam koşullarının içselleştirilmesinden kaynaklanan psikolojik zorluklar.
  • Kardeşlerine sürekli destek olamama ya da bağımsız bir yaşam sürme nedeniyle suçluluk ve kendini suçlama.
  • Kendi ihtiyaçlarını ve aile desteğinin, deneyimlerini anlamlandırma konusundaki önemini anlamada yaşanan zorluklar.

Bütün bunlara baktığımızda Glass Child dediğimiz insanların deneyimlerini psikanalitik perspektiften açıklamaya çalışırsak Lacan ve arzu objesiyle karşılaşırız. Lacan’a göre, kimliğimizin oluşmasında "bakış" çok önemli bir yer tutar. Ancak bu bakış sadece görmek anlamına gelmez. "Bakış" aynı zamanda, öznenin "arzu nesnesi" olarak tanınıp tanınmadığını da belirler. Cam çocuklar, aileleri tarafından fiziksel olarak görülür; evdedirler, oradadırlar, işlevseldirler. Ama arzu edilmezler yani duygusal olarak bir özne olarak tanınmazlar. Ailenin arzu nesnesi, genellikle hastalıklı ya da özel gereksinimli kardeştir; çünkü tüm sevgi, ilgi ve bakım arzusu onun üzerindedir. Lacan’ın meşhur kavramı olan "objet petit a", eksikliği hissettiren ama tam da bu yüzden arzuyu doğuran nesnedir. Cam çocuk ise bu rolü oynayamaz. Çünkü ailesi için "eksik" değildir; zaten "sağlıklıdır". Bu yüzden de, Lacan’ın deyimiyle, onların varlığı aile arzusunun merkezine hiç yerleşemez. Bir başka deyişle: Cam çocuk görünürdür ama "bakışın konusu" değildir. Kendini değersiz hissetmesinin psikanalitik kökeni budur: "Beni görüyorsunuz ama beni istemiyorsunuz." Bu da çocuğun benliğinde bir yarık oluşturur. "Görülmeme" hissi, öznel olarak "ben bir şey ifade etmiyorum" düşüncesine dönüşür. Bu duygu, yetişkinlikte sıkça karşılaşılan aşırı uyum, onay ihtiyacı ve görünmez kalma korkusu olarak dışavurur.

Sonuç olarak, Glass Child Sendromu, özel ihtiyaçları olan kardeşlerin gerisinde kalan, ailede genellikle göz ardı edilen ancak duygusal ve psikolojik olarak büyük yükler taşıyan çocukları tanımlar. Bu sendrom, yalnızca ailenin dinamiklerini değil, aynı zamanda bireyin kimlik gelişimini ve sosyal ilişkilerini de derinden etkiler. Lacan’ın arzu nesnesi kavramı ışığında, cam çocukların duygusal olarak "görülmemiş" ve "istenmemiş" hissetmeleri, benliklerinde kalıcı bir boşluk yaratır. Bu durum, yalnızca çocukluk yıllarında değil, yetişkinlikte de görünmezlik korkusu, aşırı uyum sağlama ve onay arayışı gibi davranışsal pratiklere dönüşebilir. Cam çocukların sağlıklı bir kimlik gelişimi için, ailelerin bu duygusal ihmalin farkına varıp, çocuklarının da bireysel ihtiyaçlarını anlamaları ve bu konuda destek olmaları büyük önem taşımaktadır.


👉 Şimdi Randevu Alın
https://www.otrapsikoloji.com/iletisim

Hemen seansa başla!