Erken uyandığınız ve hiçbir planınız olmayan bir gün düşünün. Sonunda hiçbir şey yapmadan geçirebileceğiniz ve rahatlayabileceğiniz an elinizde. Fakat tuhaf bir huzursuzluk hissediyorsunuz. İçiniz sıkılıyor, zihniniz sürekli bir şeylerle meşgul olmak istiyor. Belki sosyal medyada oyalanıyor, belki de evinizin içinde yapmanıza gerek olmayan işler arıyorsunuz. Peki, gerçekten sorun boş zaman mı? Yoksa boşlukla kalamamak mı?
Modern insan, sürekli uyarılan bir zihinle yaşıyor. Bildirim sesleri, mesajlar, görevler, bitmek bilmeyen bir üretkenlik kültürü… Bu hız içinde var olmak sadece bir yaşam biçimi değil, bir güvenlik duygusu da yaratıyor. Meşgul olmak, işe yaradığını hissetmekle, kendini değerli görmekle iç içe geçiyor. Bu nedenle, ne zaman bir şey yapmamız gerekmese, aslında yapacak hiçbir şeyimizin olmaması değil, bu boşlukta “kendimizle kalmamız” bizi zorluyor.
Çünkü boşlukta sadece sessizlik yok. Ertelenmiş duygular, bastırılmış düşünceler, alışık olunmayan bir durgunluk da var. Modern dünyanın bastırdığı düşünceler boş kalan zihne hücum ediyor. Ve çoğu zaman, hareket halinde olmaya alışmış zihin, bu durgunlukla baş edemiyor.
Toplum, boşluğu kabul etmez. “Boş durma, bir işe yarar ol”, “Bugün ne yaptın?”, “Zamanını iyi değerlendir” gibi ifadelerle büyürüz. Dinlenmek bile artık “verimli dinlenme teknikleri” adı altında bir optimizasyon alanına dönüşmüştür.
Oysa bazen hiçbir şey yapmamak da bir ihtiyaçtır. Sadece oturmak, bakmak, düşünmemek. Ama bu hali sürdürebilmek, ne yazık ki çoğumuz için suçluluk duygusunu da beraberinde getiriyor. Sanki her an üretken olmadığımızda, hayatı kaçırıyormuşuz gibi... İşte bu nedenle boş bir gün, zihinde bir tehdit gibi yankılanabiliyor. Zamanı “boşa harcama” korkusu, o zamanı gerçekten deneyimlemenin önüne geçiyor.
Bazı psikologlar buna “dinginlik fobisi” diyor: Sessizlik ve hareketsizlik içinde rahatsızlık hissetmek. Bu durum, sadece zamanla ilgili değil; varoluşsal bir boşluk hissini de tetikleyebilir. Zihnimiz, “hiçbir şey yapmadan durduğunda” aslında kim olduğunu, ne hissettiğini, ne istediğini düşünmek zorunda kalıyor. Bu da çoğu zaman kaçınmak istediğimiz, zorlayıcı bir yüzleşmeye sebebiyet verebiliyor.
Dolayısıyla boş gün, dışarıdan bakıldığında bir dinlenme alanı gibi görünse de içeride ciddi bir içsel hareketlenmeye neden olabilir. Bu nedenle birçok kişi, tam da o günlerde “nedensiz” bir huzursuzluk, iç daralması ya da anlamsızlık hissi yaşıyor.
Boş gün kaygısıyla baş etmek için öncelikle boş zamanın “boşa geçen zaman” olmadığını hatırlamak gerekir. Hiçbir şey yapmamak, bir tembellik hali değil; zihinsel bir durulmadır. Ve bu durulma, bazen üretmekten çok daha fazla şeye hizmet eder.
Bedenin ve zihnin bazen sadece “olmaya” ihtiyacı vardır. Yapmak, başarmak, ilerlemek dışında da bir hayat olduğunu hatırlamak; boş zamanla barışmanın ilk adımı olabilir.
Psikanalizin öncü isimlerinden Jacques Lacan, insanın sürekli bir “eksik” hissiyle yaşadığını ve bu eksikliği çeşitli meşguliyetlerle doldurmaya çalıştığını söylüyor. Boş zamanlarda ortaya çıkan huzursuzluk, belki de bu “eksik olan”la yüzleşme anıdır. Lacan’a göre kişi, içindeki boşluğu doldurmak yerine onunla yaşamayı öğrenmelidir. Fakat bu, kolay bir yüzleşme değildir; tam da bu yüzden sürekli bir şey yaparak bu sessizliği bastırmaya çalışırız.
Boş gün kaygısı, yalnızca bugünün üretkenlik takıntılı toplumuna değil, aynı zamanda bireyin kendi iç dünyasına dair bastırılmış çatışmalarına da ayna tutar. Bu yüzden, bu kaygı yalnızca “zaman yönetimi” meselesi değil; varoluşsal bir sorudur.
Eğer sık sık boş zamanlarda içsel huzursuzluk yaşıyor, “hiçbir şey yapmadan durmak” size ağır geliyorsa, bu hisleri bastırmak yerine anlamaya çalışmak size çok şey katabilir. Bazen sadece durup bu sıkıntının size ne anlatmak istediğini dinlemek gerekir. Ama bu süreç her zaman kendi başına katlanması kolay bir yol değildir.
Psikanalitik yönelimli bir terapi süreci, bu boşluk duygusunun kökenlerine inmenize, ona eşlik eden duyguların neye ait olduğunu fark etmenize ve bu boşlukla barış içinde yaşayabilme kapasitenizi güçlendirmenize yardımcı olabilir. Çünkü bazen bir boş günü taşıyabilmek, aslında kendini taşımaya başlamaktır.
👉 Şimdi Randevu Alın